12 Aralık 2010 Pazar
Eşekname
Eşekname
I
Bir varmış bir yokmuş evvel zamanda,
Kir çokmuş tuz kokmuş hân-ı çemende;
Kuyruklar baş olmuş kıçlar dümende,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Zurna tellal iken battal tumanda,
Sinek taksim geçmiş kırık kemanda;
Bir beyaz cam varmış bir de kumanda,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Daylaklar ıklarken eğrek kumunda,
Kurtlar pusu kurmuş deve damında;
Havutlar ham olmuş zahir zeminde,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Bir boz eşek varmış aklı çemende,
Anırınca boynu gelmiş kemende;
Binmişler soyuna Hint'te Yemen’de,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Dar geçitten geçmiş sual sorulmuş,
Yazılmış fermanı mührü vurulmuş;
Edep yeri üryan Çin’den görülmüş,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Yemsiz yakalanmış gaflet ağına,
Ustalıkla dönmüş soldan sağına;
Döneklik bulaşmış haşmet çağına,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Hakir gönlündeki geven başakmış,
Medeni dünyada eski kuşakmış;
Namert kapısında sadık uşakmış,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Sırça saraylarda zevcesi yokmuş,
Karnı zil çalsa da gözü pek tokmuş;
Sırtına semeri vuranlar çokmuş,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Kısrağın cilvesi yorgan döşekmiş,
Azgınlık ayında deli fişekmiş;
Zürriyeti katır kendi eşekmiş,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Cambazın kaytanı kırmış kirmanı,
Sahte halaskârlar sarmış ormanı;
Muhteris eşekler soymuş harmanı,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Harabat erbabı dönüp bakmamış,
Mestane tayfanın gıkı çıkmamış;
Bağına dadanan şerden bıkmamış,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Kulakları uzun anlağı noksan,
Boz eşek ambarı yek ile yeksan;
Sefalet diz boyu nereye baksan,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Ecnebi cebeci kurmuş oyunu,
Torbasına koymuş umum düyunu;
Bin parçaya bölmüş eşek soyunu,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
II
Hasmından azade dostun berbatı,
Nafakası olmuş mevlit şerbeti;
Son umudu bilmiş zalim gurbeti,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Yaban ellerinde namı duyulmuş,
Alnı sıvazlanıp teri soyulmuş;
Her nasıl anırsa küfür sayılmış,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Hasret yamacında dikenler biçmiş,
Hasların içinden hamını seçmiş;
Karın tokluğuna sahrayı geçmiş,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Kervanın önünde kılavuz olmuş,
Yıldız falı bakıp yolunu bulmuş;
Kerkinmiş deveye tüyünde solmuş,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Samyeline karşı yüğrük gidermiş,
Yük altında yolu Şam’a kadarmış;
Emekleri sağdıç ömrü hedermiş,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Acı göle maya çalmış tutmamış,
Dost nasihatine aklı yetmemiş;
Avare gezinmiş rahvan gitmemiş,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Mecusi camından huşuyla bakmış,
Körüklü marpucu uçkura takmış;
Kader lülesinde tömbeki yakmış,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Hakikat aramış cümle feyyazda,
Softa geçinenler yokmuş niyazda;
Medreseden geçip kalmış ayazda,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Bezirgân sultası canına minnet,
Müşrik buyruğuyla edilmiş sünnet;
Dünya pahasına satılmış cennet,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Alaylı denilmiş alay edilmiş,
Kışlaktan yılkıya seyre gidilmiş;
Mektepli mektepsiz beleş güdülmüş,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
İsyankâr olmamış mülayim tavrı,
Yağmur yalağında süslenmiş nevri;
Beşer seyreylemiş şaşarlar fevri,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Sağrısında kulunç avurdu çökmüş,
Geçim göçüm derdi belini bükmüş;
Sırtlanlar gözünü gerdana dikmiş,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
Mezbahadan geçmiş bozu karası,
Tartılmış eşeklik yokmuş darası;
“Nallı kuzu” demiş mahlas şûrası,
Böyle gelmiş böyle sürülmüş sefa!
25 Eylül 2010 İstanbul
Murat Aydın Doma
Etiketler:
daylak,
deve,
eşek,
han-ı çemen,
kışlak,
masal,
merkep,
nallı kuzu,
sefa,
yılkı
7 Aralık 2010 Salı
Aradım Seni
Aradım Seni
Rüzgârla bulutun gönül meseli,
Toprakla damlanın kutsal visali;
Nilüfer gülüşlü mehtap misali,
Muhabbet gölünde aradım seni!
Sürgün figanıyım hayal dağının,
Düşlerimi yoran sevda çağının;
Yeşilden kızıla hüzün bağının,
Dikenli gülünde aradım seni!
Müjgânıma düşen çiy damlasında,
Yetmiş iki türden aşk imlâsında;
Huşuyla okunan yâr cümlesinde,
Mürşidin dilinde aradım seni!
Çıktım asumana seyrine baktım,
Vakur ihtişama boynumu büktüm;
Hicran mabedine ahımı döktüm,
Mahyalı kolunda aradım seni!
Buyrukla konulan göçülen handa,
Şiryanıma dolan mestane kanda;
Vuslatın yolunda dağlanan canda,
Meftunun hâlinde aradım seni!
Nefesten yükselen ilahî seste,
Neylerde ağlıyor semâvî beste;
Şemsine pervane dönen aheste,
Semazen elinde aradım seni!
Tohumdan meyveye uzanan dalda,
Nazlı çiçeklerden süzülen balda;
Dertli tamburama bağlanan kolda,
Divane telinde aradım seni!
Cümle manalardan geçip bin kere,
Hakikat yolunda çağlıyor dere;
Yedi çağlayandan döküldüm yere,
Muamma selinde aradım seni!
Tevhit ehli ile ummana düştüm,
Dibinde yoğruldum yüzünde taştım;
Yüreğinde yangın gözünde yaştım,
Muradın külünde aradım seni!
04 Kasım 2010 İstanbul
Murat Aydın Doma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)